NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
5 - (1647) حدثني
أبو الطاهر.
حدثنا ابن وهب
عن يونس. ح وحدثني
حرملة بن
يحيى. أخبرنا
ابن وهب.
أخبرني يونس
عن ابن شهاب.
أخبرني حميد
بن عبدالرحمن
بن عوف؛ أن
أبا هريرة قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم (من حلف
منكم، فقال في
حلفه: باللات.
فليقل: لا إله
إلا الله. ومن
قال لصاحبه:
تعال أقامرك.
فليتصدق).
{5}
Bana Ebu't-Tâhir rivayet
etti. (Dediki): Bize İbni Vehb, Yûnus'dan rivayet etti. H.
Bana Harmele b. Yahya da
rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni
Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demişki): Bana Humeyd b. Abdirrahman b. Avf
haber verdi ki, Ebû Hureyre şunları söylemiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
«Sizden kim yemîn eder
de yemininde : Lât hakkı için, derse arkasından hemen: Lâ ilahe illallah desin!
Her kim arkadaşına: Gel, seninle kumar oynayalım, derse sadaka versin!»
buyurdular.
(1647) - وحدثني
سويد بن سعيد.
حدثنا الوليد
بن مسلم عن
الأوزاعي. ح
وحدثنا إسحاق
بن إبراهيم
وعبد بن حميد.
قالا: حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر.
كلاهما عن
الزهري، بهذا
الإسناد.
وحديث معمر مثل
حديث يونس.
غير أنه قال
(فليتصدق
بشيء). وفي
حديث الأوزاعي
(من حلف
باللات
والعزى).
قال أبو
الحسين مسلم:
هذا الحرف
(يعني قوله: تعال
أقامرك
فليتصدق) لا
يرويه أحد غير
الزهري. قال:
وللزهري نحو
من تسعين
حديثا يرويه
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم لا
يشاركه فيه
أحد بأسانيد
جياد.
[ش
(والعزى) كانت
لغطفان، وهي
سمرة. وأصلها
تأنيث الأعز].
{…}
Bana Süveyd b. Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den naklen rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Abdürrazzâk rivayet
etti. (Dediki): Bize Ma'mer haber verdi.
Bu râvilerin ikisi de
Zührî'den bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır. Ma'mer'in hadîsi Yûnus'un hadîsi
gibidir. Yalnız o: «Bir şey tesadduk etsin!» demiştir.
Evzâi'nin hadîsinde ise:
«Her kim Lât ve Uzzâ'ya yemîn ederse...» cümlesi vardır.
Ebu'l-Hüseyn Müslim der
ki: «Bu harfi (yâni gel seninle kumar oynayalım, derse hemen sadaka versin; cümlesini)
Zührî'den başka hiç bir kimse rivayet etmemiştir. Zührî'nin Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiği doksan kadar hadîsi vardır ki, iyi
isnâdlarla bu bâbta kendisine iştirak eden olmamıştır.
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Tefsir», «Nüzûr», «Edeb» ve «İstizan* bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî
«Eymân ve'n-Nüzûr»da; Nesâî «Eymân ve'n-Nüzûr» ile «El-Yevm ve'l-Leyl»de; İbni
Mâce «Keffârât'da muhtelif râvilerden
tahrîc etmişlerdir.
Lât: Tâif'de Sakîf
kabilesine âit bir putun ismidir. Bâzıları bunun Kureyş'e âit olup Nahle'de
bulunduğunu söylemişlerdir. Mekke'de olduğunu iddia edenler de vardır.
Kelimenin iştikakı hakkında muhtelif kaviller vardır. Bâzılarına göre Lât sözü
Allah lâfza-i celâlinden alınmış; sonuna müennes (tâ) sı takılmıştır. Erkeğe
Amr, kadına Amra denildiği gibi, burada da (Allah) lâfza-i celâlinin müennesi
(lât) olmuştur.
Diğer bir takım ulemâya
göre Araplar bâtıl ilâhlarına «Allah» ismini vermeye kalkışmış, fakat Allah
Teâlâ bu ismin hürmetini muhafaza için onların dillerini değiştirerek «Lât»
dedirtmiştir.
Bu kelime bâzılarına
göre «Ievâ» fiilinden alınmadır ki, etrafında dolanmak, tavaf etmek mânâsına
gelir. Araplar bunun etrafında tavaf ettikleri için bu isim verilmiştir. Bir
takımları «lette» fiilinden alındığını söylerler.
Lette: Su ile yahut yağ
ile karıştırdı demektir. Rivayete göre bu putun bulunduğu yerde vaktiyle Amr b.
Leha veya Rabîa b. Harise isminde bir adam karıştırma yaparak hacılara
satarmış. Araplar bu adama saygı gösterirlermiş. Uzun zaman yaşamış. Öldükten
sonra karıştırma yaptığı yeri ziyaretgâh yapmışlar. Nihayet üzerine oturduğu
taşı put yapmışlar. İsim bu münasebetle verilmiş. Bu takdirde kelimenin şedde
ile «lâtt» okunması icâbeder. Ulemânın ekserisi onu (tâ) uın tahfîfiyle «lât-
okumuşlardır. Kisâi kıyâsla hareket ederek bu kelimenin üzerinde durduğunda
sonunu «ha» okur; -Iâh- dermiş. Bu hususta en münasib §ekil, mushafa tâbi
olarak durulduğu zaman dahî «lât» okumaktır.
Uzzâ: Mücâhid'in
beyanına göre Gatafân kabilesinin taptığı bir ağaçtır. Resûlullah (Sallailahu
Aleyhi ve Sellem) Hâlid b. Velîd [Radiyallahu anh)'i göndererek bu ağacı
kestirmişti. Dahhâk'ın rivayetine göre Uzzâ, Gatafân kabilesinin bir putudur.
İbni Zeyd ise Lât ile Uzzâ'nın ikisinin de birer ev olduklarını, Lât'in Kureyş
kabilesine âid bir ma'bed olup Nahle'de bulunduğunu, Uzzâ'nın ise Sakîf'in
Tâif'de bulunan bir ibadethanesi idiğini söylemiştir.
Bu hadîs hakkında
Hattâbî şunları söylüyor: «Yemîn ancak ta'zîm edilen ma'bûda olur. Müslüman
putlara yemîn etti mi bu hususta kâfîrlere benzedi demektir. Binaenaleyh tevhîd
kelimesiyle bunun önüne geçmesi emrolunmuştur. «Tesadduk etsin!» emrine
gelince: Bunun mânâsı, kumara vereceği malı tesadduk etsin demektir. Evzâî'nin
kavli de budur. Bazıları: Diline gelen bu söze keffaret olmak üzere malından
bir sadaka verir, mânâsına almışlardır.»
Nevevî: «Doğrusu sadaka
ismi verilecek miktar tesadduk etmelidir.» diyor.
Hanefîler'den bâzısı bu
sözle yemîn keffâreti lâzım geldiğini söylemişlerdir.
Şâfiiyye ulemâsına göre
bir kimse Lât'a yahut herhangi bir puta yemîn etse yahut: «Şu işi yaparsam
yahudi olayım», «Hıristiyan olayım» veya «Müslümanlıktan» yahut «Onun Nebiinden
beri olayım» gibi bir söz söylese bununla yemini mün'akid olmaz. Tevbe ve
istiğfar ederek (La ilahe illallah) demesi gerekir. O işi yapsın yapmasın
keffâret lâzım gelmez, imam Mâlik ile cumhur-u kavilleri de budur.
İmam Âzam'a göre bu
sözlerin hepsinde keffâret lâzım gelir. Yalnız: «Ben bid'atçıyım» yahut
«Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den beriyim», «Yahudilikten beriyim»
gibi sözler müstesnadır. Onlardan dolayı keffâret lâzım değildir. Bu sözleri
söyleyenin kâfir olup olmayacağında ihtilâf edilmiştir.
Kumar: İki tarafın bir
iş veya sözde gâlib gelene verilmek üzere ortaya koydukları malı her birinin kazanmak
çabasında bulunmasıdır. Kumar müslümanlar arasında bilicmâ' haramdır
Kaadî İyâd, bu hadîste:
«Günah işlemeye niyet etmek, kalpte yer ederse yazılan günahlardan olur; ama
gönülden geçip de kalpte yer etmeyen şeyler böyle değildir.» diyen cumhurun mezhebine
delâıet olduğunu söyler.